Bir Fotoğrafın Perde Arkası: Ölüm ve Sessizlik!

İnsan Hakları 15.09.2025 - 14:25, Güncelleme: 10.09.2025 - 17:21
 

Bir Fotoğrafın Perde Arkası: Ölüm ve Sessizlik!

Kürdistan'da yediden yetmişe ölüm! Peki sorumlusu kim bir fotoğrafın hatırlattıkları...
Fotoğraf- Yazı Metin Yoksu Mesleğe başladığım günden bu yana birçok mezarlıkta fotoğraf çekmek zorunda kaldım. İstanbul’dan Batman’a pek çok mezarlıkta… Son olarak, Amerika’ya bin bir umutla giden üç Kürt gencinin defnini de çekmek zorunda kaldım! Ellerin semaya kalktığı bir an… Mezarlıkta çekilen fotoğraflar, gerçekliği dile getirmek içindir. Peki, kim bu ölen insanlar? Kürdistan’da insanlar sessiz sedasız ölüyor! Ölenlere “takdiri ilahi” diyen de var, “özel savaş politikasının yansımasıdır” diyen de. Herkes bir tanımlama yaparken insanlar ölmeye, çocuklar ölümlerin gölgesinde büyümeye devam ediyor. Ölümler sıradanlaştıkça ölümün yaşı da günbegün aşağıya iniyor. Bebekler ve çocuklar ölürken, bu acı kiminin içinde bir sızıya, kiminin içinde büyüyen bir öfkeye dönüşüyor. Peki, neden ölüyor insanlar, bebekler ve çocuklar? Kürt halkı onlarca yıldır savaş politikalarının kıskacında yaşıyor. 1990’lı yıllarda köyler boşaltılırken, yakılırken öldüler; kimi zaman asit kuyularında can verdiler! Batman’da sokak ortasında bu halkın gerçekliğini yazarken faili hem belli hem meçhul cinayetlere kurban gittiler. Çoğu zaman bir mezarı bile olmadan gözaltında yok edildi canlar. Ezberlenmiş ölümler… 2015 yılından sonra şehirlerde çocukların cansız bedenleri buzdolaplarına konuldu, bir annenin bedeni günlerce sokak ortasında yattı. Savaş dağlardan şehirlere çoktan inmişti. Kurşunlar dağlardan şehirlere inmiş ve ölümler devam ediyordu. Peki, insanlar sadece kurşunla mı ölür? İnsanlar kurşunlarla ölürken failleri bulmak kolaylaşıyordu! Ama artık Kürdistan’da ölümler sadece kurşunla olmuyor. Göç yollarında, yoksulluktan, yanan bir evde, aydınlatılmamış caddelerde, trafik kazalarında, yağan iki damla yağmurda ölmeye başladılar. Dört bir yanı ölümle kuşatılmış bir halkın ölümü, doğal olmaktan çıktı. Kürdistan’da gelecek bulamayan yirmili yaşlardaki gençler batının yolunu tutmaya başladı. 1990’lardaki gibi sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Adana değil; daha da batıya, hatta güneşin son battığı ülkelere gitmeye çalışıyorlar. Kimisi kilometrelerce yürüyor, nehirler aşıyor, ülke ülke gezerek hayalini kurduğu yaşama ulaşmaya çalışıyor. Şanslı olanlar bin bir zorlukla gidebiliyor; kimisi ise o göç yollarında hayatını kaybediyor. Batman’dan ABD’ye, ülke ülke geçerek gitmek zorunda kalan Faruk, Barış, Abdurrezak ve Mahsun, bin bir umutla ulaştıkları San Diego’da bir trafik kazasında hayatlarını kaybettiler. ABD’ye gitmek için kimisi beş bin, kimisi on bin, belki de on beş bin dolar ödedi. “Ne fark eder?” demeyin; paranın miktarı nasıl gideceklerini belirliyordu. Gidip çalışacaklardı, zenginliğin ülkesinde! Hayalleri vardı. Her birinin mesleği vardı. Ama olmadı. Hayallerini kurdukları ülkede hayatlarını kaybettiler. Cansız bedenlerinin öz yurtlarına ulaşabilmesi için bu kez insanlar bir araya geldi, cenaze masraflarını karşılamak için çalışmaya başladı. Yurt dışına çıkarken verdikleri paranın en az dört beş katı dolar, bu kez cenazeleri için toplandı. Günler sonra Batman’a ulaştılar. Acı, feryat figan içinde… Ağıtlar yakıldı, dualar edildi. Üç arkadaş hayalleri için gitmişlerdi, birbirlerinden hiç ayrılmamışlardı. Ölüm de onları ayıramadı; aileleri üçünü yan yana bir gece yarısı toprağa verdi. Şimdi kim sorumlu onların ölümünden? ABD’deki dikkatsiz bir sürücü mü? Batman’da patlamayan kurşunlar mı? Sahi kim? Sadece onlar mı? Geçtiğimiz aylarda Batman–Siirt karayolunun Organize Sanayi mevkiinde, ışıklandırması olmayan yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir aileye araç çarptı. Baba ve çocuklar hayatlarını kaybetti. Kurşun yoktu çocukların bedeninde ama hızlı çarpan otomobilin sertliği vardı. Annesinin dokunmaya kıyamayacağı bedenlerde sert darbeler vardı! Kim suçlu? Sadece trafik kurallarına uymayan sürücü mü? Peki ya kayyum yönetimindeki Batman Belediyesi? Kent içinde en az 20 milyon TL’lik ışıklandırma yaptı; kimilerine göre bu miktar 200 milyon TL! O ışıklardan bir kısmı karayoluna yapılsa, üst geçit yapılsa… Sahi, kim sorumlu bu ölümlerden? Ya da geçtiğimiz yıl Batman’da yaşanan sel felaketinde bebekler öldü. Savaro Deresi’nin üstünü kapatan kayyum, sel sularının gidecek yer bulamamasına neden oldu. Su evlerin içine doldu, duvarları yıktı geçti. Bir anne ve çocuklarını öldürdü. Altyapısı eksik bu kentteki selden kim sorumlu? Kim, bebeklerin ve çocukların ölümünden sorumlu? IŞİD barbarlığından ve Rojava’daki bombalardan kaçarak Duhok’taki bir kampa sığınan bir anne, İran üzerinden Batman’a çocuklarının yanına gelmek istedi. Sınırı geçerken donarak hayatını kaybetti. Cenazesi Batman’a bir gece yarısı getirildi. Bir oğlu Batman’da, diğeri Kanada’da, kızları Avrupa’daydı. Hiçbiri cenazeye katılamadı. Telefonla görüntülü bağlanıp ağıtlarını dinlettiler. “Yavaş vurun toprağa, annemin canı yanmasın” diye diye toprağa konuldu Kürt annenin donmuş bedeni. Sahi, kim suçlu şimdi? Batman, TÜİK verilerine göre en yoksul kentlerden biri. Gençler işsizlikten, geleceksizlikten yorgun; kimi zaman bir binanın tepesinde, kimi zaman bir köprüde, kimi zaman da bir ipin ucunda yaşamlarına son veriyor. İntiharlar artıyor. Sahi, bunların suçlusu kim? Katil kim? Bugün, bu coğrafyanın gençleri için geleceği yeniden kurmak sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir meseledir. İşsizlik rakamlarını düşürmekle değil; savaş politikalarına, kültürel inkâra, kimliksizleştirmeye son vermekle mümkündür. Gençlerin ölüm değil yaşam üretebildiği bir düzeni kurmak, bu halkın tarihsel talebidir. Adına “özel savaş” dedikleri düzen inşasında çocuklar ölüyor. İnsanlar, ellerini havaya kaldırıp dua etmekten yoruldu. Sadece Batman’da değil, tüm Kürdistan’da ölüm kol geziyor. Ve artık sadece kurşunla değil… Kürt gençleri savaşın, inkârın ve kuşatmanın gölgesinde büyüyor. İşsizlikten Amerika yollarına düşen, belediyenin borç batağında ışıklandırılmayan yollarda ölen, altyapısı yapılmamış sokaklarda sele kapılan… Kirli havadan kansere yakalanıp ölenler… Uyuşturucu ve fuhuşun kol gezdiği sokaklarda yaşamını yitirenler… Ya da çareyi yaşamına son vermekte bulanlar! Hepsi aynı düzenin kurbanı. Ve bu düzenin adı: “geleceksizleştirme.” Bugün Kürdistan’da yükselen öfke, sadece bireysel acıların değil, halkın yaşam hakkı talebinin sesidir. Çünkü bu ölümler, sorumluları hesap vermediği sürece bitmeyecek. Kürdistan’da her tabut, her cenaze töreni, bu halkın yaşam hakkının gasp edildiğini bir kez daha hatırlatıyor. Ve cenaze törenlerinde ellerini açıp dua eden insanların yüzlerinde sadece acıyı değil, öfkeyi de fotoğraflıyoruz. O öfke, bu topraklarda yaşamı savunmanın, geleceği yeniden kurmanın gücü olabilirse; ölümler de zamansızlıktan kurtulacak! Peki sadece insanlar mı ölüyor? Kürdistan’da ölen sadece insanlar değil elbette. “Özel savaş” gerçekliği; güvenlik barajları, enerji politikaları, madenler, termik santraller ve orman kıyımlarıyla birlikte böcekten kuşa, kaplumbağadan balığa kadar bütün yaşamı etkiliyor. Suda balık, havada kuş, karada kaplumbağalar hayatlarını kaybediyor. Sessiz sedasız…  
Kürdistan'da yediden yetmişe ölüm! Peki sorumlusu kim bir fotoğrafın hatırlattıkları...

Fotoğraf- Yazı Metin Yoksu

Mesleğe başladığım günden bu yana birçok mezarlıkta fotoğraf çekmek zorunda kaldım. İstanbul’dan Batman’a pek çok mezarlıkta… Son olarak, Amerika’ya bin bir umutla giden üç Kürt gencinin defnini de çekmek zorunda kaldım! Ellerin semaya kalktığı bir an… Mezarlıkta çekilen fotoğraflar, gerçekliği dile getirmek içindir.

Peki, kim bu ölen insanlar?

Kürdistan’da insanlar sessiz sedasız ölüyor! Ölenlere “takdiri ilahi” diyen de var, “ özel savaş politikasının yansımasıdır” diyen de. Herkes bir tanımlama yaparken insanlar ölmeye, çocuklar ölümlerin gölgesinde büyümeye devam ediyor. Ölümler sıradanlaştıkça ölümün yaşı da günbegün aşağıya iniyor. Bebekler ve çocuklar ölürken, bu acı kiminin içinde bir sızıya, kiminin içinde büyüyen bir öfkeye dönüşüyor.

Peki, neden ölüyor insanlar, bebekler ve çocuklar?

Kürt halkı onlarca yıldır savaş politikalarının kıskacında yaşıyor. 1990’lı yıllarda köyler boşaltılırken, yakılırken öldüler; kimi zaman asit kuyularında can verdiler! Batman’da sokak ortasında bu halkın gerçekliğini yazarken faili hem belli hem meçhul cinayetlere kurban gittiler. Çoğu zaman bir mezarı bile olmadan gözaltında yok edildi canlar. Ezberlenmiş ölümler… 2015 yılından sonra şehirlerde çocukların cansız bedenleri buzdolaplarına konuldu, bir annenin bedeni günlerce sokak ortasında yattı. Savaş dağlardan şehirlere çoktan inmişti. Kurşunlar dağlardan şehirlere inmiş ve ölümler devam ediyordu.

Peki, insanlar sadece kurşunla mı ölür?

İnsanlar kurşunlarla ölürken failleri bulmak kolaylaşıyordu! Ama artık Kürdistan’da ölümler sadece kurşunla olmuyor. Göç yollarında, yoksulluktan, yanan bir evde, aydınlatılmamış caddelerde, trafik kazalarında, yağan iki damla yağmurda ölmeye başladılar. Dört bir yanı ölümle kuşatılmış bir halkın ölümü, doğal olmaktan çıktı.

Kürdistan’da gelecek bulamayan yirmili yaşlardaki gençler batının yolunu tutmaya başladı. 1990’lardaki gibi sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Adana değil; daha da batıya, hatta güneşin son battığı ülkelere gitmeye çalışıyorlar. Kimisi kilometrelerce yürüyor, nehirler aşıyor, ülke ülke gezerek hayalini kurduğu yaşama ulaşmaya çalışıyor. Şanslı olanlar bin bir zorlukla gidebiliyor; kimisi ise o göç yollarında hayatını kaybediyor.
Batman’dan ABD’ye, ülke ülke geçerek gitmek zorunda kalan Faruk, Barış, Abdurrezak ve Mahsun, bin bir umutla ulaştıkları San Diego’da bir trafik kazasında hayatlarını kaybettiler. ABD’ye gitmek için kimisi beş bin, kimisi on bin, belki de on beş bin dolar ödedi. “Ne fark eder?” demeyin; paranın miktarı nasıl gideceklerini belirliyordu. Gidip çalışacaklardı, zenginliğin ülkesinde! Hayalleri vardı. Her birinin mesleği vardı. Ama olmadı. Hayallerini kurdukları ülkede hayatlarını kaybettiler.

Cansız bedenlerinin öz yurtlarına ulaşabilmesi için bu kez insanlar bir araya geldi, cenaze masraflarını karşılamak için çalışmaya başladı. Yurt dışına çıkarken verdikleri paranın en az dört beş katı dolar, bu kez cenazeleri için toplandı. Günler sonra Batman’a ulaştılar. Acı, feryat figan içinde… Ağıtlar yakıldı, dualar edildi. Üç arkadaş hayalleri için gitmişlerdi, birbirlerinden hiç ayrılmamışlardı. Ölüm de onları ayıramadı; aileleri üçünü yan yana bir gece yarısı toprağa verdi.

Şimdi kim sorumlu onların ölümünden? ABD’deki dikkatsiz bir sürücü mü? Batman’da patlamayan kurşunlar mı? Sahi kim?

Sadece onlar mı? Geçtiğimiz aylarda Batman–Siirt karayolunun Organize Sanayi mevkiinde, ışıklandırması olmayan yolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir aileye araç çarptı. Baba ve çocuklar hayatlarını kaybetti. Kurşun yoktu çocukların bedeninde ama hızlı çarpan otomobilin sertliği vardı. Annesinin dokunmaya kıyamayacağı bedenlerde sert darbeler vardı!
Kim suçlu? Sadece trafik kurallarına uymayan sürücü mü?

Peki ya kayyum yönetimindeki Batman Belediyesi? Kent içinde en az 20 milyon TL’lik ışıklandırma yaptı; kimilerine göre bu miktar 200 milyon TL! O ışıklardan bir kısmı karayoluna yapılsa, üst geçit yapılsa… Sahi, kim sorumlu bu ölümlerden?

Ya da geçtiğimiz yıl Batman’da yaşanan sel felaketinde bebekler öldü. Savaro Deresi’nin üstünü kapatan kayyum, sel sularının gidecek yer bulamamasına neden oldu. Su evlerin içine doldu, duvarları yıktı geçti. Bir anne ve çocuklarını öldürdü. Altyapısı eksik bu kentteki selden kim sorumlu? Kim, bebeklerin ve çocukların ölümünden sorumlu?

IŞİD barbarlığından ve Rojava’daki bombalardan kaçarak Duhok’taki bir kampa sığınan bir anne, İran üzerinden Batman’a çocuklarının yanına gelmek istedi. Sınırı geçerken donarak hayatını kaybetti. Cenazesi Batman’a bir gece yarısı getirildi. Bir oğlu Batman’da, diğeri Kanada’da, kızları Avrupa’daydı. Hiçbiri cenazeye katılamadı. Telefonla görüntülü bağlanıp ağıtlarını dinlettiler. “Yavaş vurun toprağa, annemin canı yanmasın” diye diye toprağa konuldu Kürt annenin donmuş bedeni.
Sahi, kim suçlu şimdi?

Batman, TÜİK verilerine göre en yoksul kentlerden biri. Gençler işsizlikten, geleceksizlikten yorgun; kimi zaman bir binanın tepesinde, kimi zaman bir köprüde, kimi zaman da bir ipin ucunda yaşamlarına son veriyor. İntiharlar artıyor.
Sahi, bunların suçlusu kim? Katil kim?

Bugün, bu coğrafyanın gençleri için geleceği yeniden kurmak sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir meseledir. İşsizlik rakamlarını düşürmekle değil; savaş politikalarına, kültürel inkâra, kimliksizleştirmeye son vermekle mümkündür. Gençlerin ölüm değil yaşam üretebildiği bir düzeni kurmak, bu halkın tarihsel talebidir.

Adına “ özel savaş” dedikleri düzen inşasında çocuklar ölüyor. İnsanlar, ellerini havaya kaldırıp dua etmekten yoruldu. Sadece Batman’da değil, tüm Kürdistan’da ölüm kol geziyor. Ve artık sadece kurşunla değil…

Kürt gençleri savaşın, inkârın ve kuşatmanın gölgesinde büyüyor. İşsizlikten Amerika yollarına düşen, belediyenin borç batağında ışıklandırılmayan yollarda ölen, altyapısı yapılmamış sokaklarda sele kapılan… Kirli havadan kansere yakalanıp ölenler… Uyuşturucu ve fuhuşun kol gezdiği sokaklarda yaşamını yitirenler… Ya da çareyi yaşamına son vermekte bulanlar! Hepsi aynı düzenin kurbanı. Ve bu düzenin adı: “geleceksizleştirme.”

Bugün Kürdistan’da yükselen öfke, sadece bireysel acıların değil, halkın yaşam hakkı talebinin sesidir. Çünkü bu ölümler, sorumluları hesap vermediği sürece bitmeyecek. Kürdistan’da her tabut, her cenaze töreni, bu halkın yaşam hakkının gasp edildiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Ve cenaze törenlerinde ellerini açıp dua eden insanların yüzlerinde sadece acıyı değil, öfkeyi de fotoğraflıyoruz. O öfke, bu topraklarda yaşamı savunmanın, geleceği yeniden kurmanın gücü olabilirse; ölümler de zamansızlıktan kurtulacak!
Peki sadece insanlar mı ölüyor? Kürdistan’da ölen sadece insanlar değil elbette. “Özel savaş” gerçekliği; güvenlik barajları, enerji politikaları, madenler, termik santraller ve orman kıyımlarıyla birlikte böcekten kuşa, kaplumbağadan balığa kadar bütün yaşamı etkiliyor. Suda balık, havada kuş, karada kaplumbağalar hayatlarını kaybediyor. Sessiz sedasız…

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve asopress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.