Irak’ta iklim aktivizmi yürütmek ölüm demek

Dünya 27.09.2025 - 13:39, Güncelleme: 27.09.2025 - 13:43
 

Irak’ta iklim aktivizmi yürütmek ölüm demek

Irak'ta iklim aktvisti olmak aynı zamanda ölüm ile burun buruna olmak demektir.
Fotoğraf: AFP 2005  Yazı:  Maha Yassin Asopress - Irak, birçok büyük iklim ve çevresel krizlerin ölümcül kesişme noktasında yer alıyor. Hükümet iklim krizinin etkilerini özellikle de kuraklığın etkilerini azaltma karşısında yetersiz kalıyor. Irak yönetimdeki kötü gidişattan ve çevresel felaketten çıkabilmesi için sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ve sivil topluma büyük rol düşüyor.  Ne var ki, Irak’taki STK’lar ve sivil toplum deneyimsiz ve çoğu zaman dağınık. Çevre odaklı STK’lar uluslararası fonlardan destek sağlama noktasında belli başarılar elde etmiş olsa da, bu aktivistlere düşmanlar “yabancı çıkarların” aracı olarak görülme suçlamaları yöneltiyor. Öte yandan aktivizmin etkisi siyasi istikrarsızlık tarafından zayıflatılıyor. Daha da kötüsü, çevre aktivistleri giderek daha fazla saldırıya uğruyor, hatta öldürülüyorlar. Irak’ın çevresi için harekete geçme ihtiyacı daha net olamazdı. Su kıtlığı şimdiden büyük bir sorun — ülkenin toplam su arzının 2015 yılı seviyelerine kıyasla 2025 yılına kadar %60’a kadar azalması bekleniyor. Çiftçiler topraklarını terk ediyor, şehirlerin gecekondu bölgelerine göç ediyor; bu da sosyal ve yerel siyasi çatışmaları artırıyor. İklim değişikliği bu sorunların tek nedeni değil. Diğer etkenler arasında Türkiye ve İran’dan gelen su akışının azalması, yoğun su kullanımı, su sektörüne yatırım eksikliği ve kötü ulusal su yönetimi yer alıyor. Siyasi faktörler — çatışmalar dahil — bu problemlere karşı daha güçlü ulusal bir yanıt verilmesini engelliyor. Ve çevresel bozulma ile iklim değişikliği istikrarı da kötüleştiriyor. Bu yorum yazısı, Irak’taki iklim ve çevre aktivizminin mevcut manzarasını — zayıf yönleriyle beraber — haritalandırıyor ve ülkenin birçok kesişen krizle yüzleşmesinde sivil toplum eylemlerinin gerekli olduğunu gösteriyor. İklim Aktivizmini Haritalandırmak Irak’ta “iklim aktivizmi”, çevresel bozulma ve iklim değişikliğinin etkilerine yönelik organize ve tabandan gelen tüm sivil çabaları kapsar. Ülkede iklim aktivizmi nispeten yeni bir olgu. Daha önce çevre aktivistlerinin en büyük endişesi, petrol üretim faaliyetlerinden kaynaklanan kirlilik ve atık boşaltımıydı. Ve 2003 öncesinde, Saddam Hüseyin’in baskıcı rejimi altında muhtemelen çok az çevre aktivizmi vardı (aktivizmle ilgili bilgiler sınırlı). Bu, çevresel bozulma olmadığı anlamına gelmiyor — Saddam’ın ünlü şekilde Irak’ın benzersiz sulak alanlarını kurutması örneğin — fakat bu bozulmayı onarmaya yönelik organize bir hareket 2003’e kadar görülmedi. 1968–2003 yılları arasında Irak’ta totaliter rejim hüküm sürerken, var olan sivil toplum kurumları büyük ölçüde devlet politikalarını tekrar eden bir yapıdaydı. Bugün Irak’ta var olan sivil toplum kuruluşlarının çoğu 2003’ten sonra kuruldu. Başlangıçta yabancı hedeflere ve fonlara bağlı olmak zorunda kaldılar, ancak zamanla bağımsız bir ses ve temsil oluşturmayı başardılar. 2010 yılında Irak hükümeti Sivil Toplum Kuruluşları Yasasını getirdi; bu yasa kuruluşların tescil edilmesi ve yönetişimlerinin iyileştirilmesi için yasal çerçeve oluşturdu. Bugün Irak’ta yaklaşık 5.000 kayıtlı sivil toplum kuruluşu, bunların 185’i çevresel odaklıdır. Irak’taki çevre aktivizmi yalnızca kayıtlı STK’larla sınırlı değil. Hükûmetin iklim değişikliği ve çevreyi koruma tedbirlerini yavaşlatması ya da eksik kalması üzerine, çeşitli taban kampanyaları ortaya çıktı. Bu hareketlerin en bilinenlerinden biri 2018’de “Basra’yı Kurtar” kampanyasıydı; su kirliliği üzerine protestolarla başladı ve sonunda şiddetli olaylara dönüştü. Ayrıca bireysel aktivistler ve küçük çiftçi grupları medya üzerinden çevresel bozulmayı izliyor, farkındalık yaratıyor, küçük ölçekli yeşillendirme projeleri uyguluyor ve kaygılarını dile getiriyor. Bu kampanyaların ve aktivistlerin çoğu, yabancı varlıklarla şüpheli bağları olduğu iddiasıyla silahlı gruplar tarafından karşı çıkışlarla karşılaşıyor. Mevcut Ortam Irak’ta iklim aktivizmi açısından manzara karamsar görünmekte; bu durum esas olarak yapısal ve siyasi faktörlerden kaynaklanıyor. Çevresel STK’lar, yabancı fonlar ve hedeflerden etkilenerek, hem iklim değişikliğinden hem kötü yönetişimden zarar gören kırılgan toplulukların acil ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Birçok çevresel STK, kaynak eksikliği çekiyor ya da fonları proje odaklı kullanmak zorunda kalıyor — bu da iklimle ilgili sorunları etkili şekilde ele almakta yetersiz kalıyor. Örneğin, Nature Iraq, Save the Tigris kampanyası ve Humat Dijlah gibi örgütler 2003’ten bu yana sulak alanları canlandırma çalışmaları yürüttüler. 2016’da bu sulak alanlar UNESCO Dünya Mirası listesine alındı. Ancak bu alanlar hâlâ bozulmaya devam ediyor. Bölgede ciddi su kıtlığı, yerel toplulukların geçim kaynaklarını etkiledi; balıkçılık ve manda populasyonları azaldı; insanlar geleneksel yaşam biçimlerini terk etmek zorunda kaldı. Ama sorunlar bu kadar geniş olmasına rağmen, çoğu sivil toplum ve uluslararası kuruluşun girişimleri küçük ölçekli su yardımı projeleri (WASH — su, sanitasyon ve hijyen) ya da farkındalık kampanyalarıyla sınırlı kalıyor. Çevresel STK’lar ayrıca daha deneyimli ve daha iyi yapılandırılmış STK’larla fon için rekabet halinde. Bazı STK’lar uluslararası kaynaklarıyla küçük ölçekli çevre projeleri yapmaya çalışıyor. Ancak bu STK’ların çevre ve iklim alanında geçmiş projeleri yoksa, bağışçılar beklentileri karşılanmayan sonuçlardan dolayı güvenini kaybediyor; bu da uzmanlaşmış çevresel STK’ların daha büyük fonlara erişmesini zorlaştırıyor. Yapısal ve Fonlama Sınırlılıkları Yirmi yılı aşkın çevresel aktivizme rağmen, bu kuruluşların birçoğunun yapısal kapasitesi hâlâ gelişmemiş durumda. Bazıları kapasite geliştirmeye yatırım yapmış olsa da, birçoğu iklimle ilgili angajmanı genişletmek için teknik eğitim ve araçlardan yoksun. En önemlisi, çevresel STK’lar genelde büyük finansman çekmekte zorlanıyor; bunun nedenleri arasında uzun vadeli vizyon eksikliği ya da personel kapasitesi sınırlılığı yer alıyor. Bazı çevresel STK’lar, şu anda faaliyete girmiş olmalarının nedeni olarak yabancı finansman imkânları ya da uluslararası fon verenlerin hedef değişimleri gösteriyor — samimi çevre aktivizmi ilgisi ya da kapsamlı deneyim değil. Bu durum, projelerin zayıf ve kısa ömürlü uygulanmasına yol açıyor; bunun sonucunda bağışçılar güvenini kaybediyor ve nitelikli çevresel STK’ların fon alma şansı dolaylı olarak azalıyor. Yukarıda anlatıldığı gibi, uzman olmayan STK’larla rekabet de çevresel STK’ların fonlara erişimini zorlaştırıyor. İç Siyasi Zorluklar 2019’da başlayan Tişrin (Ekim) Hareketi ve Koordinasyon Çerçevesi hükümetinin kurulması sonrasında, sivil toplum için alan sürekli daralıyor. Birçok çevre aktivisti şiddete maruz kaldı. İklim aktivistleri öldürüldü, kaçırıldı, tehdit edildi. Düşmanları, onları yabancı kurumlarla iş birliği yapmakla suçluyor. Saldırgan grupların kimliği resmi olarak açıklanmamış olsa da, hükümet ve kamu güçleri bu grupların gücü ve ittifakları hakkında belli düzeyde bilgiye sahip. 2019’dan bu yana bu gruplar, iklim savunucularını siyasi aktivistler olarak görmeye başladı ve aktivistlerin niyetlerini lekelemek için sistematik bir kampanya yürütüyor. Bu yaklaşım, halkın bir kısmında çevre aktivistlerine yabancı devletlerle iş birliği yapan kişiler gözüyle bakma eğilimi oluşturdu. Bazı yabancı kurumların Tişrin Hareketi sırasında bazı aktivistlere destek verdiğine dair anekdotsal kanıtlar olsa da, çevre hareketi bağımsız kalmaya devam etti. Yine de kamuoyunun bazı siyasi partilere ve yabancı bağlantılı hareketlere olan güvensizliği, bu tür sivil hareketlere karşı tetikte olma eğilimini güçlendirdi. Bugün çoğu çevre aktivisti, nasıl çalışacağı, yabancı kurumlarla bağlantıları ve hatta rutin faaliyetleri konusunda oldukça dikkatli davranıyor. Aktivizme yönelik genel tepki, etkinliklerini kısıtlıyor. Örneğin, devlet kurumlarından elde edilen veriler erişimi zor hale geldi; kirlenmiş sahalara veya devlet kurumlarına erişim için izin almak daha meşakkatli. Yerel STK’larla yabancı kurumların iş birliğiyle yapılan toplantılar sık sık izleniyor ve önceden yetkililere bildirme zorunluluğu doğuyor. Çevresel araştırmacılar, yetkililerin çalışmalarını ve bilgiye erişimlerini sınırladığını, çünkü elde edilen kanıtların hükümetin eylemsizliğini eleştirmek için kullanılabileceğinden korktuğunu söylüyor. Oysa aktivistler, bilimsel amaçlarla güvenilir veri kullanmak veya daha güçlü savunuculuk kampanyaları inşa etmek istiyorlar. Güven İnşa Etmek Irak, iklim ve çevresel sıkıntılarına anlamlı bir yanıt verecekse, sivil toplumu güçlendirmesi hayati. Güven oluşturmak, iş birliğini güçlendirmek ve niyetleri sorgulamak ya da STK’ları marjinalleştirmek yerine diyalog kanallarını açık tutmak, hükümet ile aktivistler arasındaki ilişkiyi onarmak için atılması gereken adımlardan bazıları. Güveni artırmak belki en zor adım olacak — ama en önemlisi de bu. Iraklı yetkililer çevre aktivistlerini tehdit edenleri daha iyi tespit etmeli ve adalet önüne çıkarmalı. Aktivistlere belirli bir koruma düzeyi sağlamak, Irak’a iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmede uluslararası desteği de teşvik eder. Ancak Koordinasyon Çerçevesi hükümetinin sivil toplum özgürlüğünü hedefleyen yeni politikaları, güven tesis etme çabalarını büyük ölçüde zorlaştıracak gibi görünüyor. Bu durumda, uluslararası topluluğun rolü daha da önemli hâle geliyor; özellikle arabuluculuk girişimlerinde bulunma ve her iki taraf arasında iş birliğini kolaylaştırma açısından. Sonuçta çevresel STK’lar yapısal ve finansman sınırlılıklarını aşmakla yükümlü. Fakat uluslararası toplumdan gelecek destek—kapasite inşa, araştırma ve izleme araçları sağlama ve yerel aktivistleri küresel iklim tartışmalarıyla bağlantılandırma—onların başarılı olmasına çok değerli katkılar sağlayabilir. Kaynak: TCF 
Irak'ta iklim aktvisti olmak aynı zamanda ölüm ile burun buruna olmak demektir.

Fotoğraf: AFP 2005 
Yazı:  Maha Yassin

Asopress - Irak, birçok büyük iklim ve çevresel krizlerin ölümcül kesişme noktasında yer alıyor. Hükümet iklim krizinin etkilerini özellikle de kuraklığın etkilerini azaltma karşısında yetersiz kalıyor. Irak yönetimdeki kötü gidişattan ve çevresel felaketten çıkabilmesi için sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ve sivil topluma büyük rol düşüyor. 

Ne var ki, Irak’taki STK’lar ve sivil toplum deneyimsiz ve çoğu zaman dağınık. Çevre odaklı STK’lar uluslararası fonlardan destek sağlama noktasında belli başarılar elde etmiş olsa da, bu aktivistlere düşmanlar “yabancı çıkarların” aracı olarak görülme suçlamaları yöneltiyor. Öte yandan aktivizmin etkisi siyasi istikrarsızlık tarafından zayıflatılıyor. Daha da kötüsü, çevre aktivistleri giderek daha fazla saldırıya uğruyor, hatta öldürülüyorlar.

Irak’ın çevresi için harekete geçme ihtiyacı daha net olamazdı. Su kıtlığı şimdiden büyük bir sorun — ülkenin toplam su arzının 2015 yılı seviyelerine kıyasla 2025 yılına kadar %60’a kadar azalması bekleniyor. Çiftçiler topraklarını terk ediyor, şehirlerin gecekondu bölgelerine göç ediyor; bu da sosyal ve yerel siyasi çatışmaları artırıyor.

İklim değişikliği bu sorunların tek nedeni değil. Diğer etkenler arasında Türkiye ve İran’dan gelen su akışının azalması, yoğun su kullanımı, su sektörüne yatırım eksikliği ve kötü ulusal su yönetimi yer alıyor.

Siyasi faktörler — çatışmalar dahil — bu problemlere karşı daha güçlü ulusal bir yanıt verilmesini engelliyor. Ve çevresel bozulma ile iklim değişikliği istikrarı da kötüleştiriyor.

Bu yorum yazısı, Irak’taki iklim ve çevre aktivizminin mevcut manzarasını — zayıf yönleriyle beraber — haritalandırıyor ve ülkenin birçok kesişen krizle yüzleşmesinde sivil toplum eylemlerinin gerekli olduğunu gösteriyor.

İklim Aktivizmini Haritalandırmak

Irak’ta “ iklim aktivizmi”, çevresel bozulma ve iklim değişikliğinin etkilerine yönelik organize ve tabandan gelen tüm sivil çabaları kapsar. Ülkede iklim aktivizmi nispeten yeni bir olgu. Daha önce çevre aktivistlerinin en büyük endişesi, petrol üretim faaliyetlerinden kaynaklanan kirlilik ve atık boşaltımıydı.

Ve 2003 öncesinde, Saddam Hüseyin’in baskıcı rejimi altında muhtemelen çok az çevre aktivizmi vardı (aktivizmle ilgili bilgiler sınırlı). Bu, çevresel bozulma olmadığı anlamına gelmiyor — Saddam’ın ünlü şekilde Irak’ın benzersiz sulak alanlarını kurutması örneğin — fakat bu bozulmayı onarmaya yönelik organize bir hareket 2003’e kadar görülmedi.

1968–2003 yılları arasında Irak’ta totaliter rejim hüküm sürerken, var olan sivil toplum kurumları büyük ölçüde devlet politikalarını tekrar eden bir yapıdaydı.

Bugün Irak’ta var olan sivil toplum kuruluşlarının çoğu 2003’ten sonra kuruldu. Başlangıçta yabancı hedeflere ve fonlara bağlı olmak zorunda kaldılar, ancak zamanla bağımsız bir ses ve temsil oluşturmayı başardılar. 2010 yılında Irak hükümeti Sivil Toplum Kuruluşları Yasasını getirdi; bu yasa kuruluşların tescil edilmesi ve yönetişimlerinin iyileştirilmesi için yasal çerçeve oluşturdu.

Bugün Irak’ta yaklaşık 5.000 kayıtlı sivil toplum kuruluşu, bunların 185’i çevresel odaklıdır.

Irak’taki çevre aktivizmi yalnızca kayıtlı STK’larla sınırlı değil. Hükûmetin iklim değişikliği ve çevreyi koruma tedbirlerini yavaşlatması ya da eksik kalması üzerine, çeşitli taban kampanyaları ortaya çıktı. Bu hareketlerin en bilinenlerinden biri 2018’de “Basra’yı Kurtar” kampanyasıydı; su kirliliği üzerine protestolarla başladı ve sonunda şiddetli olaylara dönüştü.

Ayrıca bireysel aktivistler ve küçük çiftçi grupları medya üzerinden çevresel bozulmayı izliyor, farkındalık yaratıyor, küçük ölçekli yeşillendirme projeleri uyguluyor ve kaygılarını dile getiriyor. Bu kampanyaların ve aktivistlerin çoğu, yabancı varlıklarla şüpheli bağları olduğu iddiasıyla silahlı gruplar tarafından karşı çıkışlarla karşılaşıyor.

Mevcut Ortam

Irak’ta iklim aktivizmi açısından manzara karamsar görünmekte; bu durum esas olarak yapısal ve siyasi faktörlerden kaynaklanıyor. Çevresel STK’lar, yabancı fonlar ve hedeflerden etkilenerek, hem iklim değişikliğinden hem kötü yönetişimden zarar gören kırılgan toplulukların acil ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Birçok çevresel STK, kaynak eksikliği çekiyor ya da fonları proje odaklı kullanmak zorunda kalıyor — bu da iklimle ilgili sorunları etkili şekilde ele almakta yetersiz kalıyor.

Örneğin, Nature Iraq, Save the Tigris kampanyası ve Humat Dijlah gibi örgütler 2003’ten bu yana sulak alanları canlandırma çalışmaları yürüttüler. 2016’da bu sulak alanlar UNESCO Dünya Mirası listesine alındı. Ancak bu alanlar hâlâ bozulmaya devam ediyor. Bölgede ciddi su kıtlığı, yerel toplulukların geçim kaynaklarını etkiledi; balıkçılık ve manda populasyonları azaldı; insanlar geleneksel yaşam biçimlerini terk etmek zorunda kaldı.

Ama sorunlar bu kadar geniş olmasına rağmen, çoğu sivil toplum ve uluslararası kuruluşun girişimleri küçük ölçekli su yardımı projeleri (WASH — su, sanitasyon ve hijyen) ya da farkındalık kampanyalarıyla sınırlı kalıyor.

Çevresel STK’lar ayrıca daha deneyimli ve daha iyi yapılandırılmış STK’larla fon için rekabet halinde. Bazı STK’lar uluslararası kaynaklarıyla küçük ölçekli çevre projeleri yapmaya çalışıyor. Ancak bu STK’ların çevre ve iklim alanında geçmiş projeleri yoksa, bağışçılar beklentileri karşılanmayan sonuçlardan dolayı güvenini kaybediyor; bu da uzmanlaşmış çevresel STK’ların daha büyük fonlara erişmesini zorlaştırıyor.

Yapısal ve Fonlama Sınırlılıkları

Yirmi yılı aşkın çevresel aktivizme rağmen, bu kuruluşların birçoğunun yapısal kapasitesi hâlâ gelişmemiş durumda. Bazıları kapasite geliştirmeye yatırım yapmış olsa da, birçoğu iklimle ilgili angajmanı genişletmek için teknik eğitim ve araçlardan yoksun. En önemlisi, çevresel STK’lar genelde büyük finansman çekmekte zorlanıyor; bunun nedenleri arasında uzun vadeli vizyon eksikliği ya da personel kapasitesi sınırlılığı yer alıyor.

Bazı çevresel STK’lar, şu anda faaliyete girmiş olmalarının nedeni olarak yabancı finansman imkânları ya da uluslararası fon verenlerin hedef değişimleri gösteriyor — samimi çevre aktivizmi ilgisi ya da kapsamlı deneyim değil. Bu durum, projelerin zayıf ve kısa ömürlü uygulanmasına yol açıyor; bunun sonucunda bağışçılar güvenini kaybediyor ve nitelikli çevresel STK’ların fon alma şansı dolaylı olarak azalıyor.

Yukarıda anlatıldığı gibi, uzman olmayan STK’larla rekabet de çevresel STK’ların fonlara erişimini zorlaştırıyor.

İç Siyasi Zorluklar

2019’da başlayan Tişrin (Ekim) Hareketi ve Koordinasyon Çerçevesi hükümetinin kurulması sonrasında, sivil toplum için alan sürekli daralıyor. Birçok çevre aktivisti şiddete maruz kaldı. İklim aktivistleri öldürüldü, kaçırıldı, tehdit edildi. Düşmanları, onları yabancı kurumlarla iş birliği yapmakla suçluyor.

Saldırgan grupların kimliği resmi olarak açıklanmamış olsa da, hükümet ve kamu güçleri bu grupların gücü ve ittifakları hakkında belli düzeyde bilgiye sahip. 2019’dan bu yana bu gruplar, iklim savunucularını siyasi aktivistler olarak görmeye başladı ve aktivistlerin niyetlerini lekelemek için sistematik bir kampanya yürütüyor.

Bu yaklaşım, halkın bir kısmında çevre aktivistlerine yabancı devletlerle iş birliği yapan kişiler gözüyle bakma eğilimi oluşturdu. Bazı yabancı kurumların Tişrin Hareketi sırasında bazı aktivistlere destek verdiğine dair anekdotsal kanıtlar olsa da, çevre hareketi bağımsız kalmaya devam etti. Yine de kamuoyunun bazı siyasi partilere ve yabancı bağlantılı hareketlere olan güvensizliği, bu tür sivil hareketlere karşı tetikte olma eğilimini güçlendirdi.

Bugün çoğu çevre aktivisti, nasıl çalışacağı, yabancı kurumlarla bağlantıları ve hatta rutin faaliyetleri konusunda oldukça dikkatli davranıyor. Aktivizme yönelik genel tepki, etkinliklerini kısıtlıyor. Örneğin, devlet kurumlarından elde edilen veriler erişimi zor hale geldi; kirlenmiş sahalara veya devlet kurumlarına erişim için izin almak daha meşakkatli. Yerel STK’larla yabancı kurumların iş birliğiyle yapılan toplantılar sık sık izleniyor ve önceden yetkililere bildirme zorunluluğu doğuyor.

Çevresel araştırmacılar, yetkililerin çalışmalarını ve bilgiye erişimlerini sınırladığını, çünkü elde edilen kanıtların hükümetin eylemsizliğini eleştirmek için kullanılabileceğinden korktuğunu söylüyor. Oysa aktivistler, bilimsel amaçlarla güvenilir veri kullanmak veya daha güçlü savunuculuk kampanyaları inşa etmek istiyorlar.

Güven İnşa Etmek

Irak, iklim ve çevresel sıkıntılarına anlamlı bir yanıt verecekse, sivil toplumu güçlendirmesi hayati. Güven oluşturmak, iş birliğini güçlendirmek ve niyetleri sorgulamak ya da STK’ları marjinalleştirmek yerine diyalog kanallarını açık tutmak, hükümet ile aktivistler arasındaki ilişkiyi onarmak için atılması gereken adımlardan bazıları.

Güveni artırmak belki en zor adım olacak — ama en önemlisi de bu. Iraklı yetkililer çevre aktivistlerini tehdit edenleri daha iyi tespit etmeli ve adalet önüne çıkarmalı. Aktivistlere belirli bir koruma düzeyi sağlamak, Irak’a iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmede uluslararası desteği de teşvik eder.

Ancak Koordinasyon Çerçevesi hükümetinin sivil toplum özgürlüğünü hedefleyen yeni politikaları, güven tesis etme çabalarını büyük ölçüde zorlaştıracak gibi görünüyor. Bu durumda, uluslararası topluluğun rolü daha da önemli hâle geliyor; özellikle arabuluculuk girişimlerinde bulunma ve her iki taraf arasında iş birliğini kolaylaştırma açısından.

Sonuçta çevresel STK’lar yapısal ve finansman sınırlılıklarını aşmakla yükümlü. Fakat uluslararası toplumdan gelecek destek—kapasite inşa, araştırma ve izleme araçları sağlama ve yerel aktivistleri küresel iklim tartışmalarıyla bağlantılandırma—onların başarılı olmasına çok değerli katkılar sağlayabilir.

Kaynak: TCF 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve asopress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.