Eğrelti otunun sessiz yazgısının başkaldıran direnişi
Eğrelti otunun sessiz yazgısının başkaldıran direnişi
“Görülmeyenler en çok tutunandır. Sessiz olanlar en çok direnir. Çiçek açmasam da buradayım. Yaşam burada, gölgede büyür.”
Asopress - Dicle Fırat Zana
Kimse onun adını bilmez. Ormanların serin gölgelerinde, kayaların suskun kenarlarında büyür. Ne bir çiçeği vardır ne de bir kokusu. Eğrelti otudur onun adı. Sessizdir, derinden derine çoğalır.
Toprağın hafızasında en eski yazılardan biridir eğrelti. Dinozorların gölgesinde filizlendi, tufanları gördü, imparatorluklar yükseldi ve çöktü; o hep oradaydı. Kökleri ne toprakta ne de suyun tam içinde, arada bir yerde; tıpkı bir arayış gibi.
Çiçek açmaz. Oysa insanoğlu çiçeği sever. Renkleri, kokuları, baş döndüren ihtişamı… Peki, ya direnen insan kızı neyi sever! Aynı eğrelti gibi gösterişin karşısına sadeliği koyar. Der ki:
“Ben kalıcıyım. Sessizim. Gösterişsizim. Ama yeryüzü bana borçlu.”
Çünkü eğrelti, toprağı tutar. Erozyonu önler. Ormanın yeşil hafızasında ilk satırdır o. O olmazsa kayalar düşer, seller gelir, sessizlik boğulur.
Bugün Mezopotamya'da, doğayla bağlarımızın koparıldığı, toprağın şirketlerin kâr hırsına kurban edildiği, dağların, ormanların, nehirlerin sermayeye peşkeş çekildiği bir dönemde; başka türlü bir yaşamın mümkün olduğunu hepimize hatırlatılıyor. Bu hatırlatmanın da artık bir simgesi var: Eğrelti otu.
Sermaye düzeni, her şeyi metalaştırırken, doğayı sadece bir "kaynak" olarak görürken; bizler, doğayı bir yoldaş olarak görüyoruz. Munzur'da suyun özgürlüğü için, Kazdağları'nda altına karşı toprağın onuru için, Amed'de Hevsel’in bahçeleri için, Cudi'de Gabar'da orman için, Hasankeyf'in sessiz çığlığı için, Dicle Nehri'nin sessiz direnişi için mücadele eden herkes eğrelti otu gibi kök salıyor bu topraklara. Sessiz ama derin, mütevazı ama dirençli.
Eğrelti, doğanın görünmeyen, sessiz direnişidir.
Tıpkı bir halkın sesi kısılmışken, bir annenin sabaha karşı iç çekişleri gibi. Tıpkı savaşların gölgesinde bir çocuğun dudaklarından dökülen barış kelimesi gibi. Sessiz ama kökleri güçlü.
Ve o köklerden yeniden hayat doğar.
Hiç çiçek açmayan eğrelti, kendi yolunu kendi yazar. Kimi zaman ormanın dibinde, kimi zaman İmralı’nın rüzgârında.
Belki de eğrelti bize şunu anlatmak için buradadır:
“Görülmeyenler en çok tutunandır. Sessiz olanlar en çok direnir. Çiçek açmasam da buradayım. Yaşam burada, gölgede büyür.”
Doğa ile kurulan ilişkiyi değiştirmeden, toplumsal yapıyı adil ve özgür kılamayız. Bu yüzden eğrelti otunu sadece bir bitki değil, bir yaşam biçimi, bir politik duruş olarak görmeliyiz...
Eğrelti otu gibi yaşayacağız: Yurdunu seven, inatçı, birlikte. Gölgede kalanları büyütecek, toprağı tutacak, suyu serbest bırakacağız. Ne doğaya ne halka zincir vurdurmayacağız.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.