Su krizinin kadın yüzü

Fotoğraf: AFP 

Asopress - Ortadoğu'da ve Afrika'da yaşanan su krizi derinleşiyor. Su krizi sadece çevresel değil; insani, toplumsal ve siyasi bir felakete dönüşmüş durumda. İran’da yolsuzluk ve kötü yönetim, Tunus’ta ise iklim değişikliği krizi derinleştiriyor. Milyonlarca insan temiz suya erişemiyor, en büyük yük ise kadınların ve kız çocuklarının omuzlarında. Kadınlar su taşımaktan eğitim ve sağlıktan mahrum kalırken, iç göç, aile içi şiddet ve çocuk yaşta evlilikler artıyor. Protestolarda kadınların rolü artarken, İran’da rejim bu gösterileri baskı ile karşılıyor. Uzmanlara göre kriz, yalnızca kuraklık değil, sistemsel bir çöküşün sonucu.


Yeni Özgür Politika'dan Rewşan Deniz su krizinin görülmeyen yönünü kadınlar ile ilişkisini inceledi. Deniz birçok kadınla konuşarak su krizinin görülmeyen bir yönüne ele aldı. Deniz'in YÖP'de yer alan haberin tamamı şu şekilde: 

İran ve Tunus’ta su krizi, çevresel bir sorunun ötesine geçerek insani, politik, sosyal ve ekonomik bir felakete dönüştü. İran’da kötü yönetim, yolsuzluk ve sürdürülemez politikalar, Tunus’ta ise iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık, düzensiz yağışlar ve artan sıcaklıklar milyonlarca insanın hayatını tehdit ediyor. WHO/UNICEF ve UNESCO/UN-Water raporlarına göre, su krizinin yükü özellikle kadınların ve kız çocuklarının omuzlarında: su toplama görevinin  yüzde 70’ini üstleniyorlar, eğitimden ve gelirden mahrum kalıyorlar, sağlık sorunları ve aile içi şiddetle karşı karşıya kalıyorlar. İran’da protestolar rejim baskısıyla karşılaşırken, Tunus’ta kırsal kadınlar doğayla mücadelede sessiz ama güçlü bir direniş sergiliyor.

Tahran’ın ‘Sıfır Günü’ yakın

İran'daki su krizi basit bir çevre sorununun çok ötesine geçerek insani, ekolojik ve ekonomik bir felakete dönüştü. İlk başta sorun kuraklık ve yağışların azalmasının bir sonucu gibi görünse de, asıl sebepleri çok daha derinlerde yatıyor. iktidarın kalbindeki köklü yolsuzluk ve kötü yönetim. Bu sistemsel kökler ele alınıp ortadan kaldırılmadığı sürece, İran'ın bugünü ve geleceği daha da tehlikeli hale gelecektir. Önemli sayıda araştırmacı ve uluslararası gözlemci, mevcut krizin yüzde 70 ila 80'inin kötü yönetim, sürdürülemez politikalar, şeffaflık eksikliği ve yolsuzluktan kaynaklandığını vurguluyor.

NCRI (İran Kadın Hakları ve Özgürlükleri Ulusal Konseyi)’nın haberine göre, Su Federasyonu Başkanı Reza Hajikarim, "Tahran'ın 'Sıfır Günü', yani binaların tamamen sudan mahrum bırakıldığı gün çoktan geldi. Ancak şehir, yeraltı su kaynaklarının aşırı çekilmesinden kaynaklanan toprak çökmesi konusunda hâlâ dünya rekorunu elinde tutuyor."


Kadınların çifte yükü

Su kıtlığı felaketi, İran'da milyonlarca insanın hayatını etkileyen derin sosyal ve ekonomik sonuçlara yol açıyor. Su kıtlığının belirtileri aile ilişkilerinde, ev ekonomisinde, fiziksel ve ruhsal sağlıkta, artan iç göç dalgasında ortaya çıkıyor. Kadınların çocuk veya yaşlı bakımı, yemek hazırlama, hijyeni sağlama, bahçe ve hayvancılıkla ilgilenme gibi geleneksel sorumlulukları nedeniyle en büyük stresi onlar yaşıyor. Tekrarlanan su kesintilerinin, su depolarında uzun kuyrukların, çocukların ve kadınların kötüleşen hijyen koşullarının ve artan su maliyetlerinin yarattığı psikolojik baskı, kadınları eğitim, sağlık ve boş zaman fırsatlarından mahrum bırakmaktadır. Bu durumlar depresyona, kronik anksiyeteye, artan aile içi gerginliklere ve aile içi şiddete yol açmaktadır. Aynı zamanda çocuk yaşta evliliklere, aile içi şiddete ve çeşitli toplumsal sorunlara yol açıyor.

Protestoların ön saflarında

Su kıtlığı, İran'daki toplumsal gerginlikleri daha önce görülmemiş seviyelere yükselten itici bir faktördür. Bu protestolarda kadınların belirgin varlığı dikkat çekicidir. Son yıllarda su kıtlığı ve sulak alanların kuruması nedeniyle Huzistan'da ortaya çıkan büyük çaplı gösteriler, 2025 yazında da devam etti. Rejim, sorunu çözmek yerine protestocuları "isyancı" olarak nitelendirdi ve askeri güç kullanarak onlarca kişiyi öldürdü veya tutukladı.

Başarısızlığımızı kabul etmeliyiz

Birleşmiş Milletler Üniversitesi Su, Çevre ve Sağlık Enstitüsü Başkanı Kaveh Medeni, Etemad’a verdiği demeçte şöyle diyor: "Ülkemize dikkat edersek, çeşitli sektörlerde ciddi, tedavisi zor bir hastalığın, ağır bir enfeksiyonun, hatta kanserin belirtilerini görebiliriz. Bir gün Tahran'ın hava kirliliği yüzünden nefes alamıyoruz, bir gün toz fırtınaları, bir gün su durumu, bir eğitim kurumunun durumu, doların ve ekonominin değeri, borsa veya sanayi. Dikkatlice bakarsak, krizin belirtileri tüm sektörlerde ortaya çıkıyor. Bu sorunların çoğu ortak köklere sahip. Başarısızlığımızı kabul etmeliyiz."


İklim krizinin gölgesinde yaşam

Çiftçilikle uğraşan Delile Talbi, ‘iklim değişikliği’ kavramını hiç duymamış olsa da etkilerini bizzat yaşıyor ve şunları anlattı: “Aşırı sıcaklar nedeniyle tarla işleri duruyor, gündelik ücretle çalışan kadınların geliri kesiliyor. Biz kadınlar da gündelik ücretle çalıştığımız için gelirimiz kesiliyor. Çalışamadığımız gün para da kazanamıyoruz. Öğlene doğru hava ısınıyor, kimse sokağa çıkmıyor. Çoğu zaman elimiz boş dönüyoruz. Güneş altında çalışmak bayılma, tansiyon gibi sorunlara yol açıyor, ama başka gelirimiz yok.” Delile Talbi, su kıtlığının Kasrin kırsalında kadınlar için en büyük sorunlardan biri olduğunu ifade ederek, “Bazen kilometrelerce yürüyüp su taşıyoruz. İki-üç gün yetmesi için idareli kullanıyoruz” dedi. Delile, zeytin, badem ve kayısı bahçelerinin yandığını, bu durumun küçük çiftçileri yoksullaştırdığını vurgulayarak, “Kuraklık ve soğukla mücadele için destek lazım” çağrısında bulundu.

Bilinç yoksa döngü devam eder

Kasrin kırsalında yaşayan Süreyya Tarşi ise, “Son üç yılda sıcaklıklar 48–50 dereceye çıktı. Sahillerde güçlü akıntılar insanları boğuyor. Bunlar iklim değişikliğinin sonuçları” diye belirtti. Sorunun insan kaynaklı olduğunun altını çizen Süreyya, tarım ilaçları, kimyasallar ve enerji israfının doğayı tahrip ettiğini söyledi. Çözümün farkındalıktan geçtiğini vurgulayan Süreyya, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “İnsanlar doğayı kirletiyor, dengesini bozuyor. Tarım ilaçları, kimyasallar, enerji israfı… Bunların hepsi doğayı tahrip ediyor. Sanayileşmiş ülkelerin bunda büyük payı var. İnsan bilinçlenmedikçe bu döngü devam edecek. Doğayı korumanın önemini anlamalıyız. Enerji kullanımını azaltmak, kimyasalları sınırlamak, çevreye zarar vermemek hepimizin görevi.

 

* * *

Raporlarda krizin kadın yüzü

WHO/UNICEF (Dünya Sağlık Örgütü / Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) 2025, UNESCO/UN-Water (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü / Birleşmiş Milletler Su) 2024 raporları, su krizinin kadınlar üzerindeki yıkıcı etkilerini ortaya koyuyor:

* Kadınlar ve kız çocukları, küresel olarak su toplama sorumluluğunun yüzde 70’ini üstleniyor.

* Su taşımak, kız çocuklarının okulu terk etmesine neden oluyor.

* Su kıtlığı, adet hijyeni yönetimini zorlaştırarak enfeksiyon riskini artırıyor.

* Temiz suya erişim eksikliği, üreme sağlığı sorunları ve cilt hastalıklarını tetikliyor.

* Su kuyruklarında geçirilen zaman, kadınlarda kronik stres, anksiyete ve depresyona yol açıyor.

* Tarım ve küçük işletmeler gibi gelir kaynakları sekteye uğruyor, yoksulluk ve ekonomik bağımlılık artıyor.

* Kırsal bölgelerde yoksulluk, çocuk yaşta evlilikleri tetikliyor.

* Su protestolarında kadın liderliği artarken, bu durum onları güvenlik riskleriyle karşı karşıya bırakıyor.