Erdoğan: Türkiye, Suriye'de bir 'dejavu' yaşanmasına izin vermeyecektir.

Asopress -  Konuşmasının ilk bölümünde Gazze’deki insani dram ve Türkiye’nin Filistin’e verdiği desteğe dikkat çeken Erdoğan, “Türkiye, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulana kadar mücadelesini sürdürecektir” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, konuşmasının önemli bir bölümünü barış görüşmelerine de ayırırken “1984’ten bu yana on binlerce can kaybına ve trilyon dolarlık ekonomik kayıplara yol açan terör belası artık bitme noktasına gelmiştir” dedi. Bu süreçte Meclis’te kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun önemine değinen Erdoğan, “Silahla çözüm olmaz, sıkılı yumruklarla musafaha yapılmaz. Her şey konuşularak, istişare edilerek çözülür” diye konuştu. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve DEM Parti’nin sürece verdiği katkıları da anımsatan Erdoğan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in emeklerine de vurgu yaparak rahmetle andı. Konuşmasında “Türkiye, Türkiye içindeki Kürtlerin anavatanı olduğu kadar, Türkiye sınırları dışındaki Kürtlerin de en büyük, en samimi, en güvenilir hamisidir. Zor günlerde kapısı çalınan ilk sığınağıdır. Bu, yüzyıllardır böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacaktır.”

Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduklarına dikkat çeken Erdoğan, "Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi ayrımı yapmadan hepimiz ortak bir geleceğin yolcularıyız” dedi. Erdoğan “Bin yıllık ortak maziden beslenen kardeşliğimiz, evelallah, her türlü engeli aşacaktır” ifadelerini kullandı.


Erdoğan'ın konuşmasının önemli bölümleri şu şekilde: 

"Meşruiyetini doğrudan doğruya milletimizden alan Türkiye Büyük Millet Meclisi, daima hakkın, haklının ve mazlumun yanında oldu. İsrail yönetiminin Gazze'de ve Filistin'in diğer bölgelerinde iki yıldır sürdürdüğü soykırıma, bölgede estirdiği devlet terörüne en güçlü tepki, 86 milyon vatandaşımızın temsil edildiği bu koltuklardan yükseldi.

Gazze'deki toplu kıyıma karşı sergilediği tavizsiz tavırla milletimizin vicdanına tercüman olan meclisimiz, yayımladığı 7 ortak bildiriyle farkını ortaya koymuştur. Özellikle Genel Kurul tarafından 29 Ağustos'ta kabul edilen 'İsrailin Filistin Halkına Yaptığı Soykırım Hakkında Tezkere', zulme göz yumanlar ve gaflet çukurunda boğulanlar için çok güçlü bir mesaj teşkil etmiştir. Filistin'i Destekleyen Parlamentolar Grubu bünyesindeki çalışmalar da Gazze ve Filistin diplomasisi bağlamında meclisimizin bir diğer başarısıdır.

Hasılı bu yüce çatı, Gazze sınavını tarihimize ve milli seciyemize yaraşır biçimde, tam ve eksiksiz şekilde, iftiharla vermiştir. Filistinli mazlumlarla dayanışma sergileyen siyasi partilerimize ve değerli milletvekillerimize kalpten teşekkür ediyorum. Rabbim hepinizden razı olsun.

Biz de geçen hafta katıldığımız Birleşmiş Milletler 80'inci Genel Kurulu başta olmak üzere her platformda, Filistin davasının gür sesi olduk. Şahsımızı, hükümetimizi ve ülkemizi hedef alan karalama kampanyaları karşısında izzetli duruşumuzu en güçlü şekilde muhafaza ettik. Dünyanın en modern silahlarıyla topraklarına saldıran işgal kuvvetlerine kahramanca direnen Gazze'nin yiğit evlatlarını asla yalnız bırakmadık.

Gazze'ye 102 bin tonu aşan insani yardım ulaştırarak, İsrail'le ticareti bundan 1,5 yıl önce tamamen keserek, Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan Soykırım Davası'na müdahil olarak... Daha burada sayamayacağımız nice diplomatik, hukuki, ekonomik adımla, Allah'a hamdolsun, Gazzeli kardeşlerimizin yanında dimdik durduk. Türkiye'nin çabalarının en yakın şahidi Gazzeli kardeşlerimizdir. Filistin halkı bizim kendileri için neler yaptığımızı, nasıl bir özveriyle gayret ettiğimizi çok ama çok iyi bilmektedir.
Ancak buna rağmen, ülkemizin ve hükümetimizin, bu konuda sicili hiç de parlak olmayan çevrelerden gelen haksız ve hadsiz eleştirilere maruz kaldığını görüyor, bundan dolayı büyük üzüntü duyuyoruz.

Ne şahsımız ne de birlikte yol yürüdüğümüz arkadaşlarımız, birileri gibi Filistin davasıyla 2 yıl önce tanışmadık; biz bu davaya ömrümüzü adadık. Allah izin verirse son nefesimize kadar da Filistin'in ve ilk kıblemiz Kudüs-ü Şerif'in hakkını korkusuzca savunmaya devam edeceğiz. Şundan hiçbir şüphe duymuyorum; inşallah tarih, Gazze'deki bu omurgalı duruşumuz sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti'ni çağının vicdan abidesi olarak altın harflerle yazacaktır.

Burada şunun da özellikle bilinmesini isterim; Amerikan Başkanı Sayın Trump'la gerçekleştirdiğimiz görüşmede de Gazze'de akan kanın durdurulması gündemimizin ilk sırasındaydı. Bu konuda tekliflerimizi yaptık, çıkış yollarını gösterdik, kalıcı barış için nelere ihtiyaç duyulduğunu çok net biçimde ortaya koyduk.

Bizim ilkemiz şudur; savaşın kazananı, adil bir barışın kaybedeni olmaz. Filistinli kardeşlerimiz onurlu mücadeleleriyle barışı ve huzuru dünyada en fazla hak eden millettir. Hak ettikleri o kalıcı barış ortamıyla Filistinlileri buluşturmak, önce İslam dünyasının sonra da uluslararası toplumun Gazze'ye borcudur. Gazze kana, göz yaşına ve yıkıma artık doymuştur. Bu utanç, bir an önce son bulmalıdır.

Biz tek bir masumun daha hayattan kopartılmasını, tek bir çocuğun daha açlıktan ölmesini, Gazze'ye tek bir bombanın daha düşmesini istemiyoruz. Türkiye olarak bunun için çalışmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen, toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin Devleti kurulun-caya kadar, inşallah, mücadelemiz sürecek.

Yaşanan onca acıya, oluk oluk akıtılan onca masum kanına rağmen, umudumuzu muhafaza ediyoruz.
Nasıl ki 14 yıllık karanlığın ardından Suriye'nin özgürlüğüne kavuştuğunu görmeyi Rabbim bizlere nasip ettiyse; Allah'ın izniyle 'nehirden denize' barışın, huzurun ve güvenliğin hâkim olduğu güzel günleri de göreceğimize tüm kalbimle inanıyorum.

Gazzeli ve Filistinli kardeşlerimize de buradan dayanışma mesajlarımızı gönderiyor; her zaman yanlarında olan Türkiye'nin, inşallah bundan sonra da yanlarında olmaya devam edeceğini önemle ifade ediyorum.

Geçen yıl tam bu vakitte, yeni yasama dönemi başlangıcında, bu kürsüde, iç cephenin tahkimine dikkat çekmiş; topluma örnek olacak şekilde Meclisimizin iktidar ve muhalefetiyle, uyum, ittifak, uzlaşı, karşılıklı saygı çerçevesinde çalışması temennilerimi dile getirmiştim.

Aynı gün, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, gerek Meclis Genel Kurulu'nda nazik tavrıyla, gerekse Meclis dışında yaptığı ufuk açıcı beyanatlarıyla, iktidar ve muhalefetiyle, terörsüz bir Türkiye'nin inşası için düşüncelerini paylaştı. Geride bıraktığımız 1 yıl içinde, terörsüz Türkiye hedefimize yönelik tarihi nitelikte adımlar atıldı, önemli mesafeler alındı.

Bu vesileyle, engin siyasi tecrübesi, birikimi ve dirayetiyle terörsüz Türkiye idealimizin mimarlarından olan Sayın Devlet Bahçeli'ye bir kez de huzurlarınızda ülkem ve milletim adına teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Aynı şekilde, bu 1 yıllık süreçte, yapıcı duruş ve çabalarıyla Türkiye'nin terörden arındırılması yolunda önemli katkılar vermiş olan DEM Parti heyetine ve yönetimine de şükranlarımı sunuyorum.

Son nefesine kadar terör duvarının yıkılması, ülkemizin her karışında barış ve kardeşliğin egemen olması için ter döken İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder'i de burada rahmetle anıyorum.

Geride bıraktığımız 1 yıl içinde, terör örgütü saldırılarını durdur-muş, kendisini feshettiğini açıklamış, sembolik bir törenle silahlarını yakmıştır. 1984'ten bu yana hem on binlerce can kaybına, hem de 2 trilyon dolarlık ekonomik kayba yol açan terör belası, böylece bitme noktasına gelmiştir. Sürecin son derece hassas olduğunun farkındayız; ancak en başından itibaren olumlu bakıyoruz, olumlu bakmak için çaba sarf ediyoruz.

Buradan, Meclis kürsüsünden tekrar ifade etmek isterim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiçbir dünyevi güç karşısında diz çökmez, boyun eğmez, taviz vermez ve egemenliğini asla pazarlık konusu yapmaz. Bu meyanda, bazı muhalefet partilerinin tahrikleriyle, zihinlerinde soru işareti oluşan vatandaşlarımız varsa, hepsi müsterih olsunlar. Özellikle şehitlerimizin muhterem aileleri ve gazilerimiz bilsinler ki, onların aziz hatıralarına gölge düşürecek hiçbir adımın atılmasına ne hükümet olarak biz, ne Cumhur İttifakı'ndaki ortağımız Milliyetçi Hareket Partisi, ne de bu Yüce Meclis müsaade edecektir. Hedefimiz; terörün bitmesi, kardeşliğin kuvvetlendirilmesidir. Adımlarımızı sadece ve sadece bu hedefe yönelik atıyoruz.

Terörsüz Türkiye idealimizin en önemli merkezi, hiç kuşku yok ki burası, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Meclis çatısı altında, 'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu', siyasi partilerimizin kahir ekseriyetinin temsilcileriyle çalışmalarına başlamış, șu ana kadar da 12 toplantı yapmıştır. Komisyon, çalışmalarını tamamladığında, şüphesiz elimizde çok önemli doneler olacaktır.

Komisyonda dile getirilen önerilerin istişare ve uzlaşma neticesinde hayata geçirilmesi bir sonraki aşamayı teşkil edecektir.

Burada mühim olan, Türkiye'nin yerli, milli, çözüm odaklı siyasi partilerinin böyle hayati bir mesele için yük alması, aynı komisyon çatısı altında buluşması, konuşması, birbirini saygıyla dinle-mesi, istişareler yapmasıdır. Bu, ülkemiz demokrasisi adına, umutlarımızı büyüten çok müstesna bir kazanımdır.

Bu komisyon da göstermiştir ki, silahla çözüm olmaz, sıkılı yumruklarla musâfaha yapılmaz. Her şey, saygı çerçevesinde konuşulabilir, tartışılabilir, istişare edilebilir. Komisyonun toplanıp, her konuyu açıklıkla ve açık yüreklilikle istişare etmesi, Türkiye'nin zararına değil, hiç tartışmasız yararınadır.

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonumuz işte bu olgunluğu sergilemiş, Türkiye'nin de bu olgunluğa eriştiğinin en güzel delili olmuştur.

Bu vesileyle, komisyonumuzun değerli üyelerine, çalışanlarına da teşekkür ediyor, bundan sonraki oturumlarında başarılar diliyorum.

Türkiye, oluşan bu huzur ve güvenlik iklimini en güçlü şekilde muhafaza edecektir. 86 milyonun bir, beraber ve kardeş olduğu bir Türkiye, enerjisini terörle mücadele için değil, refah için seferber edecektir. Her alanda elde edilen başarılar, 'Terörsüz Türkiye' ortamında pekişecek, kuvvetlenecek, inşallah yeni atılımlara fırsat oluşturacaktır.

Şu hususun altını özellikle çizmekte fayda görüyorum: Türkiye'nin güvenliği ile yakından alakalı meselelerde atacağımız adımlar, oluşan huzur ve kardeşlik ikliminden tamamen ayrı tutulmalıdır. Türkiye, Türkiye içindeki Kürtlerin anavatanı olduğu kadar, Türkiye sınırları dışındaki Kürtlerin de en büyük, en samimi, en güvenilir hamisidir, kardeşidir; zor günlerde kapısı çalınan ilk sığınağıdır. Bu, yüzyıllardır olduğu gibi, bugün de yarın da böyledir; inşallah hiçbir zaman değişmeyecektir.

Sınırlarımızın ötesindeki Kürt kardeşlerimizin, birtakım terör örgütlerinin baskılarıyla, Türk, Kürt, Arap, genel olarak Müslüman düşmanı birtakım ülke ve odaklar tarafından istismar edilmesine asla rıza göstermeyiz. En başından itibaren Suriye'nin toprak bütünlüğünü güçlü şekilde destekliyoruz. Bugün de Suriye'nin bölünme planlarının en güçlü şekilde karşısındayız.

Gerek Suriye'nin toprak bütünlüğünü temin etmek, gerekse sınırlarımızın ötesinde herhangi bir terör oluşumunu engellemek amacıyla, diplomasinin tüm kanalarını devreye almış durumdayız. Bu kanalları kullanmayı sabırla, samimiyetle ve sağduyuyla sürdürüyoruz. Diplomatik girişimler cevapsız kalırsa, Türkiye'nin pozisyonu da, politikası da bellidir. Türkiye, Suriye'de bir 'dejavu' yaşanmasına izin vermeyecektir.

Bu ilkeli tavrımız, Kürt kardeşlerimiz dahil Suriye halkının aleyhine değil, tam tersine onların lehinedir; bölgemizi terör belasından kurtarmaya dönük bir tavırdır.

Tekrar altını çizerek söylüyorum: Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii, Alevi, Nusayri... Etnik köken, dil, mezhep ayrımı yapmadan hepimiz ortak bir geleceğin yolcularıyız. Bu yolculukta bizim ezeli ve ebedi kardeşliğimiz, evelallah, her türlü engeli aşacak kudrettedir.

Aklı selimle hareket edildiğinde, bin yıllık ortak maziden beslenen bir gelecek tasavvuruyla yaklaşıldığında, evelallah, her sorunu çözer, her oyunu bozarız. Biz, birbirimize, bir duvarın tuğlaları gibi kenetlendiğimizde, bölgedeki sıkıntılar tek tek çözülecek, bölge kalıcı barış ve huzura kavuşacaktır. Aramıza simsarların girmesine göz yumduğumuzda ise coğrafyamızda kan, gözyaşı, çatışma, zulüm eksik olmayacaktır.

Nasıl ki Türk, Kürt, Arap; Sultan Alparslan'ın, Selahattin Eyyubi'nin, Sultan Fatih'in ordusunda omuz omuza verip zaferler kazandıysa... Nasıl ki Çanakkale'de Türk, Kürt, Arap birlikte İslam toprağını kahramanca savunduysa... İnşallah yarın da, ebediyen de Türk, Kürt, Arap İttifakı coğrafyanın barışını, huzurunu, kalkınmasını, refahını birlikte temin ve tahkim edecektir. Buna tüm kalbimizle inanıyoruz.

86 milyonun yüreğini yakan 6 Şubat depremlerinin yaralarını sarmaya devam ediyoruz.

Hayatını kaybeden ve her birini rahmetle andığımız vatandaşlarımızı geri getiremesek de afetin izlerini silmeyi hamdolsun başardık. Şu anda, 3 bin 481 şantiyemizde on binlerce mimar, mühendis ve işçi kardeşimiz gece-gündüz demeden çalışmalarını sürdürüyor. 6 Eylül tarihinde Malatya'da 304 bininci yuvamızın anahtarlarını hak sahibi kardeşlerimize teslim ettik. İnşallah önümüzdeki ay 350 bininci konutumuzun kurasını çekiyoruz. Yıl başına kadar, toplam 453 bin bağımsız bölümü hak sahibi ai-elerimize teslim etmek için canla başla çalışıyoruz. Yeni evlerine kavuşan vatandaşlarımızın hanelerinde gönül huzuruyla, sağlık ve afiyetle oturmalarını temenni ediyorum. Aynı şekilde, yeni iş yerlerini teslim ettiğimiz afetzede kardeşlerimize de Rabbim'den hayırlı ve bereketli kazançlar niyaz ediyorum.

Tam bir seferberlik ruhuyla yürüttüğümüz imar sürecinde yalnızca konut ve iş yerleriyle sınırlı kalmadık. Ecdat yadigarı emanetlerin her birinin üzerine titriyor; aslına uygun şekilde yaşatmak için azami gayret sarf ediyoruz. Bugüne kadar deprem bölgemiz için kamu olarak güncel rakamlarla 3,6 trilyon lira, yani yaklaşık 90 milyar dolarlık harcama yaptık.

Burada, ekonomiye dair bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum... Önceliğimiz, halkımızın hayat pahalılığı sorununu kalıcı olarak çözmektir.  Ağustos ayında, son 45 ayın en düşük enflasyonunu görerek, önemli bir dönüm noktasına ulaştık.

Enflasyonu, bu yılın sonunda yüzde 30'un altında, 2026 yılında ise yüzde 20'nin altına indirmeyi hedefliyoruz. Bütçe açığımızın milli gelire oranını bu yıl yüzde 3,6'ya; 2026'da ise yüzde 3,5'e indirmeyi öngörüyoruz. İhracat tarafında da hamdolsun çok iyi gidiyoruz. Ağustos ayında yıllık bazda ihracatımız 269 milyar doları aştı. Altın ithalatının yüksek düzeyde seyretmesine rağmen, dış dengemiz hızla iyileşti.

2025 yılını milli gelire oranla sadece yüzde 1,4'lük bir cari açıkla kapatmayı ümit ediyoruz. Dış kaynaklara erişim noktasında da çok ciddi kazanımlar elde ettik. Gerek bankacılık, gerekse reel sektörümüz için finansmana erişim hem kolaylaştı, hem de maliyetler belirgin şekilde geriledi. Dış borcumuzun milli gelire oranı son 14 yılın en düşük seviyesine indi.

Öte yandan, rezerv yeterliliği noktasında da tarihî başarılara imza attık. Merkez Bankamızın brüt rezervleri 179 milyar dolara ulaştı.

Programımızın etkisiyle risk primimiz ve borçlanma maliyetlerimiz geriledi; Türk lirasına olan güven her geçen gün artmaya başladı. Küresel ekonomideki belirsizliklere, ticaret ortaklarımızdaki düşük büyüme oranlarına rağmen Türkiye ekonomisi, hamdolsun, büyümesini sürdürdü. 2025'in ilk yarısında yıllık büyümemiz yüzde 3,6 olarak gerçekleşirken, milli gelirimiz yıllıklandırılmış bazda 1,5 trilyon dolara yaklaştı.

Üretim cephesinde ise zirai dona bağlı olarak daralan tarım sektörü hariç, tüm sektörlerde katma değer artışı kaydettik. İmalat sanayimiz son 12 çeyreğin en yüksek performansını sergiledi. Tüketimle yatırım arasındaki denge korunurken, istihdam tarafında da son derece olumlu gelişmeler yaşandı. İşsizlik oranımız tam 28 aydır tek hanelerde seyrediyor.

Bir başka güzel gelişmeyi, bir başka rekor seviyeyi turizmde gördük. 2025 yılında ilk 6 ayda 25,8 milyar dolar gelirle tüm zamanların ilk 6 aylık gelir rekorunu kırdık. 2025 yıl sonunda 64 milyar dolar turizm gelirine emin adımlarla ilerliyoruz.

Aynı başarı hikayesini sağlıkta, eğitimde, ulaştırmada, enerjide, sosyal politikalarda, tarımda, sanayide özellikle savunma sanayinde de görmek mümkündür. Türkiye bütün bu alanlarda kendisiyle yarışarak kısa sürede, çok büyük atılımlara imza atmıştır. İnşallah yakaladığımız bu güçlü ivmeyi hızlandırarak sürdüreceğiz.

Son olarak, yapısal reform gündemimize de kısaca değinmek isterim... 2026 senesi, Türkiye ekonomisinde adeta bir reform yılı olacak. Sanayiden teknolojiye, tarımdan enerjiye, ekonomimizin tüm alanlarında büyük bir dönüşüm başlatıyoruz. Yerel yönetimlerde mali disiplini güçlendirecek adımları da devreye alarak kamuda şeffaflığı, hesap verebilirliği ve verimliliği daha da pekiştireceğiz. Ülkemiz, milletimiz ve ekonomimiz için şimdiden hayırlı uğurlu olsun.

Bizler, hepimiz burada, her seçimde sandıkları demokrasimizin bayram yerine çeviren on milyonların takdir ve teveccühüyle bulunuyoruz. Türkiye'de tek bir meşruiyet kaynağı vardır; o da aziz milletimizin tertemiz iradesidir. Biz siyaset sahnesine ilk çıktığımızdan beri 'meşruiyetin kaynağı millettir' dedik ve millet egemenliğini çok güçlü şekilde tesis etmeye çalıştık.

Yarım asra yaklaşan siyasi hayatımız boyunca girdiğimiz tüm mücadeleleri daima sandıktan çıkan iradeden aldığımız icazet ve yetkiyle yürüttük. Bakınız, bu ülkede, bir dönem egemenlik kağıt üzerinde millete ait olsa da, hakikatte sermayenin, medyanın ve mütegallibenin tasallutu altındaydı. Vesayetin kılıcı, yıllarca milli iradenin tepesinde sallanmaya devam etti. Hakimiyeti, imtiyazlıların elinden aldık, asıl sahibi olan millete teslim ettik.

Bunun için gerçekten çok çalıştık, çok mücadele verdik; çok ciddi bedeller ödedik, nice saldırıları göğüslemek zorunda kaldık. Ama sonuçta Türkiyede milletin iradesini her alanda egemen kıldık.

Şunu bugün bir kez daha açık açık söylüyorum; Türkiye'de gücünü halktan almayan ayrıcalıklara yer yoktur. Türkiye'de, siyasette, hukukta, ekonomide, kamuda, sosyal ve gündelik hayatta, milletin iradesine dayanmayan imtiyazlara yer yoktur. İnşallah hiçbir zaman da olmayacaktır.

Egemenliğin kaynağı milletin iradesidir; millet de bu iradesini Yürütmede seçilmiş Cumhurbaşkanı, Yasamada milletvekilleri aracılığıyla kullanır.

Bazı muhalefet aktörlerinin belli periyotlarla, özellikle ortaya dökülen kimi skandalları perdelemek için gündeme getirdiği suni tartışmalar, milletimizin 14-28 Mayıs seçimlerinde ortaya koyduğu iradeye saygısızlıktır; milletin bizatihi kendisine yapılmış büyük bir hürmetsizliktir.

Milletimiz, Cumhurbaşkanlığında şahsımıza, Meclis'te sizlere 5 yıllık yetki vermiştir. Aziz milletimizden sandıkta aldığımız bu yetkiyi, inşallah sonuna kadar en güzel, en verimli şekilde kullanacağız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma, bunları uygulama imkanlarıyla Türkiye yüzyılımızın inşasını sürdüreceğiz.

Yasama organımızın siz kıymetli üyelerinin sergileyeceği hassasiyet, Yürütme olarak bize bu çabalarımızda güç ve moral aşılayacaktır. Son 23 yılda, sizlerin de destekleriyle alınan büyük mesafeyi, Türkiye yüzyılına yakışacak ve Türkiye'ye dar gelmeyecek yeni bir anayasa ile taçlandırma arzumuza da sahip çıkacağınıza yürekten inanıyorum.

Şunu yüce Meclis'in ve ekranları başında bizleri takip eden kardeşlerimizin bilmesini istirham ediyorum: Biz, Türkiye'nin imkânlarını, potansiyelini, zenginliklerini daha da artırmak için koşturuyoruz. Biz, Türkiye'nin kaynaklarını, yine Türkiye'nin ihtiyaçları için, bu ülkenin 86 milyon vatandaşı için, gençleri ve geleceği için seferber ediyoruz. Türkiye merkezli düşünen, üreten, çalışan herkesi de, bu mücadelede yol arkadaşı olarak görüyoruz.

Bu millet için çalışan, çabalayan, söz söyleyen, siyaset yapan kim varsa, aynı hedefe doğru beraberce yol almaktan mutluluk duyarız. Ama öksüzün, yetimin, işçinin, çiftçinin, emeklinin, tüccarın, sanayicinin, esnafın hakkına el uzatana da zerre miskal merhamet göstermeyiz. Bu konudaki tavizsiz duruşumuzu muhafaza etmekte kararlıyız.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu düşüncelerle 28'inci Dönem 4'üncü Yasama Yılı'nın tekrar hayırlara vesile olmasını diliyorum. Siz değerli milletvekillerimize yeni yasama yılında da Cenab-ı Allah'tan muvaffakiyetler temenni ediyorum. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla..."

Haber Merkezi