Diyarbakır'dan Avrupa'ya yasakların gölgesinde büyüyen bir çınar Koma Amed
Asopress - Dicle Fırat Zana
Çınar ağaçlarına çarpan rüzgarların da etrafına verdiği gölgenin bir dili vardır. Dile gelmesi bir ezgiyle olur. Koma Amed, tıpkı köklerini derinlere salmış bir çınar gibi Kürt müziğinin belleğinde yer edindi. Çınarın gövdesi nasıl yüzyılları aşarak halkın gölgesine sığınak olduysa, grubun ezgileri de kuşakları aşarak dayanışmanın, direnişin ve hafızanın mekânına dönüştü. Yaşlı bir çınarın dallarında biriken hatıralar misali, Koma Amed’in şarkıları da hem geçmişin yükünü hem geleceğin umudunu taşıyor. Rüzgârın yapraklara dokunuşu, onların melodilerinde zamanın geçiciliğini hatırlatsa da, köklü çınar gibi bu müzik de kalıcıdır; her savrulan yaprak, yeniden doğan bir sesin habercisidir.
Rüzgar ve gölge bazen bir ezgiyle, bazen de bir suskunlukla dile gelir. Kürt halkının uğultulu seslerinden biri olarak tarih sahnesine çıkan Koma Amed, bu dili müzikle harmanlayan müzikal bir hikâyesidir. Anlatılması gereken öykü, yalnızca bir grubun doğuşu ve dağılışı değildir; bir zamana, bir coğrafyaya, bir halkın belleğine tanıklık etmek demektir.
İlk Kıvılcım: Ankara’da Bir Buluşma
1988 yılı, Türkiye’nin politik atmosferinin karanlık ve denetimli olduğu bir döneme denk gelir. Kürt dilinin açıkça kullanılması çoğu mekânda yasaktır, kültürel üretim baskılarla sınanır. Böyle bir ortamda, Ankara’da tıp okuyan gençler arasında, farklı kökenlerden gelen müzik ve siyaset bilinciyle harmanlanmış bir ses yükselir. Bu sesin öncülerinden biri, “Melek” lakabıyla tanınacak olan Evdılmelik Şexbekir’dir. O, hem müzikle hem resimle hem şiirle içli dışlı bir ruha sahipti ve üniversite ortamında siyasal birikimiyle dikkat çekiyordu.
Bir köşe balkonda, bir kantin sohbetinde, “neden Kürtçe müzik yapmıyoruz?” sorusu, sorulması bile tehlike sayılan yıllarda filizlenir. Derken 1987’de üniversite öğrencileri arasında, özellikle Diyarbakırlılar gecesi adı verilen bir etkinlik düzenlenir. Bu gece hem bir mecra hem bir delirgedir: Grup üyeleri o gecenin repertuarını hazırlarken, sessizden sıyrılarak bir çatı kurmaya başlarlar.
Evdılmelik, Savaş Çakmak ve Fikri Kutlay’ın yanına daha sonra Ahmet Kaya, Rohat Kutlay, Gülşen Çetin, Mustafa Kart gibi isimler katılır. Böylece Koma Amed’in çekirdek kadrosu şekillenir.
Kulîlka Azadî: Yasakların İçinden Bir Çiçek
1990 yılında yayımlanan Kulîlka Azadî (Özgürlük Çiçeği) albümü, adeta bir dönüm noktasıdır. Grubun ilk albümü olmasına rağmen, teknik altyapı eksiklikleri, stüdyo bulma güçlükleri ve devletin Kürtçeye yönelik baskılarıyla yüzleşerek çıkmıştır. Şarkılar çoğu kez gizli mekanlarda prova edilmiştir.
Albümde, “Çav Bella”nın Kürtçe yorumu gibi cesur denemeler yer alır. Bu, yalnızca müziksel bir tercihten öte, kültürel bir direniştir.
Ancak baskılar giderek artar. Kürtçe müzik söylemek suç sayılır; albümler gizlice dolaşır. Bazı albümler devletin kayıtlarında yasaklı eserler listesine girer. Fakat yasağın gölgesinde eserler bir karanlık meşale gibi yayılır.
1985–1992 yılları arasında, toplumsal alanda “faili meçhul” vakalar, zorla kayıplar, gözaltılar ve susturulmuş seçkinler dönemi vardır. Bu dönemin yarattığı ruh hali, Koma Amed’in müziğine ve söylemine nüfuz eder.
Albümlerinin baskın dönüşü, halkın ağzında dolaşmasıdır. Kürtçe şarkılar, sözlü belgeler gibi yayılır; kasetler dolaşıma girer. Müziği sadece kulaktan kulağa aktarılan bir gelenek haline gelir.
Serhildan Turneleri: Roma’ya Uzanan Yol
1990’ların ortalarına gelindiğinde, Koma Amed yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, Avrupa’da da tanınan bir grup haline gelir. “Serhildan” adı verilen turneler, Roma, Palermo, Trieste gibi şehirlerde sahne alır ve Kürt müziğini diasporaya taşır.
Bu turneler, yalnızca sahne performansı değil, kültürel iletişimdir. Diasporadaki Kürt topluluklarıyla bağ kurar, Kürt kimliğinin Avrupa’da görünürlüğünü artırır. Şarkılar “serhildan” adı altında bir direniş meşalesine dönüşür.
1997 yılında yayınlanan Dergûş albümü, grup için farklı bir dönemeç noktası olur. Bu albüm daha çok halk ezgilerine yoğunlaşırken, aynı zamanda politik kimliğini de korur.
Dergûş’un etkisi o kadar büyüktür ki, dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, bu albümü Avrupa Birliği Bakanlarına “Bakın bizim Kürt kültürümüz de var, müziğimiz de” diyerek hediye eder. Bu jest, hem diplomatik hem sembolik bir karşı koyuştur.
Ne var ki, baskılar ve politik riskler de artar. Grup üyeleri, yurt dışına çıkmak zorunda kalır; bazıları iltica eder. Özgür sahnelerin peşinden gitmek bir zorunluluk haline gelir.
Ayrılıklar, Sessizlik ve Umutlu Geri Dönüş
1990’ların sonuna doğru Koma Amed’in kolektif yapısı çözülmeye başlar. Solist figürler öne çıkar, grup kimliği zayıflar. Bazı üyeler solo kariyerlere yönelir. Bu süreç, müzik dünyasında sık görülen bir dönüşümle çakışır: kolektif üretimin yerine bireysel üretim geçer.
Birçok isim Avrupa’ya göç eder; bu coğrafya dışı varoluş, grup için sancılı ama sürdürülebilir bir form halini alır. Örneğin, grup içinden bazıları Çar Newa adı altında Avrupa’da yeni bir örgütlenme denemesi yapar.
2023 yılında, Koma Amed yeniden bir araya gelme kararı aldığını duyurur. Bazı eski üyeler, genç yeteneklerle yeniden sahnede buluşma umuduyla yola çıkar.
Ve nihayet 2025’te, 30 yıl sonra Diyarbakır’da sahnelenmesi planlanan bir konser haberi ortaya çıkar. 25 Ekim 2025 tarihinde, Newroz Park’ta ücretsiz bir konserle Koma Amed, Amed’e dönmeyi kararlaştırır.
Bu duyuru yalnızca bir konser haberi değil, tarihsel bir çıkıştır da hem bir geri dönüş hem de yeniden varoluşun mütereşşik sesi.
Sözün Gücü: Müzik, Kimlik ve Bellek
Koma Amed’in hikâyesinde, müzik yalnızca estetik bir eylem değildir. O, kimlik dolanmasında bir araç, unutulmuşluğu aşan bir hafıza taşıyıcısıdır. Yasaklanan dillerin direnişidir. Gözaltıların gölgesinde dile gelen bir feryattır. Politik alanla sanatı, görmezle görüneni buluşturmasıyla, Kürt müziğinde ayrıksı bir yere oturur.
Bugün, çoğu eser dijital dünyada dolaşıyor. Gençler “Kulîlka Azadî”, “Agir û Mirov”, “Dergûş” gibi albümleri yeniden keşfediyor. Üstelik bunlar, sadece nostaljik hatıralar değil, hâlâ canlı birer soluktur.
Koma Amed’in dönüşü, Kürt kültür sahnesinde düşen bir kartuşun yeniden doldurulması gibidir. Dinleyiciler, yılların ardından yeniden o ezgilerle yüzleşiyor; genç kuşaklar, atalarının marşlarını kendine mal ediyor.
Tarih, kimi zaman susar ama sesi kalır: işte Koma Amed, o sesi taşır.
28 Eylül 2025