Deniz üstü rüzgâr (offshore) santralleri Türkiye'ye uygun mu?
Asopress - Türkiye’nin enerji yatırımları artarken doğaya verdiği zararlar da tartışılıyor. Fosil yakıt kullanımlarının yanı sıra yenilenebilir enerji yatırımları da gittikçe artıyor. Enerji ihtiyacını aşan yatırımlar doğaya uyumluluğu ve barışıklığı da tartışmaları beraberinde getiriyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, yaptığı açıklamalar ile santralleri kurmak istediklerini duyurdu. Peki, bu santraller nedir?
Deniz üstü rüzgâr santralleri, deniz veya okyanus gibi su kütlelerinin üzerinde kurulan rüzgâr türbinlerinden oluşan enerji tesisleridir. Bu santraller, kıyıya yakın (shallow water) veya açık denizde (deep water) kurulabilir. Kara (onshore) rüzgâr santrallerinden farkı, denizlerde rüzgârın daha güçlü, sürekli ve istikrarlı olmasıdır. Bu sayede çok daha yüksek miktarda elektrik üretilebilir. İngiltere, Çin ve Danimarka bu işte ilk üçte yer alıyor.
Türkiye’nin 2035 yılına kadar 5 gigavat (GW) deniz üstü rüzgâr kapasitesine ulaşmayı hedeflediği biliniyor. Ancak şu an için Karadeniz, Ege ve Marmara kıyılarında yalnızca ön fizibilite ve proje çalışmaları yürütülüyor.
Enerji uzmanları, Türkiye’nin 75 GW’ın üzerinde potansiyele sahip olduğunu vurgularken, uluslararası kuruluşlar da Türkiye için özel bir yol haritası hazırladı. Dünya Bankası’nın hazırladığı raporda özellikle Karadeniz ve Ege kıyılarının öncelikli bölgeler arasında yer aldığı belirtiliyor. İlk ihalelerin önümüzdeki yıllarda yapılması bekleniyor.
Akademik Çalışmalar: Büyük Potansiyel, Büyük Sorumluluk
Bilimsel çalışmalar, Türkiye’nin kıyı bölgelerinin teknik açıdan oldukça elverişli olduğunu ortaya koyuyor. Ancak aynı çalışmalar, projelerin doğaya olası etkilerine dikkat çekiyor. Araştırmalara göre:
Göçmen kuş yolları türbin sahalarıyla kesiştiğinde çarpışma riski artabiliyor.
Balıkçılık ve bentik canlılar inşaat sırasında zarar görebiliyor, ancak türbin temelleri bazı bölgelerde yapay resif etkisi de yaratabiliyor.
Deniz memelileri ise inşaat ve işletme sürecindeki gürültüden olumsuz etkilenebiliyor.
Uzmanlar bu nedenle yalnızca proje bazlı ÇED raporlarının yeterli olmayacağını, bölgesel ve kümülatif etkilerin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Ekolojistlerden Uyarı: “Enerji mi, Ekoloji mi?”
Ekolojistler ve çevre örgütleri, offshore projelerin enerji üretiminde önemli rol oynayabileceğini kabul etmekle birlikte şu risklere dikkat çekiyor:
Hassas kıyı ekosistemlerinin geri dönüşsüz zarar görmesi,
Göçmen kuş yollarının tehlikeye girmesi,
Balıkçılıkla geçinen kıyı topluluklarının ekonomik olarak etkilenmesi.
Çevre uzmanları, Türkiye’nin enerji hedeflerinin doğa koruma hedefleriyle birlikte yürütülmesi gerektiğini, aksi halde kalıcı zararların kaçınılmaz olacağını ifade ediyor.
Uluslararası Kuruluşların Tutumu
IUCN ve benzeri kuruluşlar, deniz üstü rüzgâr projelerini “tamamen karşı” olmadıklarını, ancak doğru saha seçimi, şeffaflık ve sıkı ekolojik izleme ile uygulanması gerektiğini savunuyor. Yanlış planlama ve kümülatif etkilerin göz ardı edilmesi durumunda, bu yatırımların doğaya ağır yük getirebileceği belirtiliyor.
Türkiye, enerji dönüşümünde deniz üstü rüzgâr santrallerine yönelmek için önemli bir potansiyele sahip. Ancak uzmanlar, bu potansiyelin doğru planlama ve doğa koruma önlemleriyle hayata geçirilmemesi durumunda, enerji kazanımının ekolojik kayıplarla gölgelenebileceği uyarısında bulunuyor.
Haber Merkezi